1 Haziran 2008 Pazar

Aralık ayında Bozcaada ve Balayı:))






Bizim genelde Cemle yapacağımız geziler son anda şekillenir; tabii ki bizim için önceden planlanmış bir tatil düşünülemez:) Kendimize teleskop almıştık; ve onun verdiği hevesle!! gökyüzünü nereden daha iyi gözlemleyebiliriz diye düşündük düşündük...:) çok düşündük ve Cem' in izninin bitmesine iki gün kala kahvaltıda Bozcaada' ya gitmeye karar verdik.


Hemen eve gidip sırt çantamızı hazırladık; fotoğraf makinamızı ve teleskobumuzu arkaya attık, yola koyulduk...Günlerden Cumartesi ve saat 14.00 suları...


Tin tin gayet neşeli başladık yolculuğumuza, elimizde yol haritamız da mevcut..gerçi Cem' in çok güvendiği GPS' i de yanımızda:)) Birden ikimizinde canı kızarmış tavuk istedi; ama inanılmaz bir istek:)) Haritamıza baktık, en yakın yerleşim Biga..Hadi gidelim dedik; Biga' da bırak kızarmış tavuğu yemek yiyecek yer yok..dön dolaş, dön dolaş tesadüf orada konaklanabilinecek en iyi otelin ahçısıyla tesadüfen karşılaştık ve kadın bizi otele götürdü; tabii ki kızarmış tavuk filan yok. Karnımızı doyurduk; saat 19- 20 filan; içimizde bu sefer bir an önce Bozcada' ya gitme isteği:))Şirin bir pansiyona yerleşip teleskobumuzu kurucaz!!


Yolda giderken gökyüzüne bakıp takım yıldızlarını tespit etmeye çalışıyoruz, daha doğrusu Cem bana anlatıyor; bende iki dakika sonra hepsini birbirine karıştırıyorum:)) Bu geziden edindiğim en büyük kazanç:)) Dünyanın neresine gitsem Avcı takım yıldızını asla kaçırmam:))


Normal bir insanın korkacağı yollardan biz gayet laylom bir şekilde gidiyoruz; keyfimiz gayet iyi:)) Gpsimize devamlı bakıp ne yaklaştığımızı filan hesaplıyoruz; diyorum ben kesin iskelede tonton Egeli amcalar vardır; feribot saati geçse bile arabayı bırakırız iskelede adaya bir şekilde geçeriz..:))


Aaaa!! İskeleye ( Geyikli ) geldik; arabadan bakıyoruz bir Allah' ın kulu yok:))İndik; zincirlemişler zaten girişi, kimsecikler yok; sokak da köpek bile yok:)) Bir an donduk kaldık, bir yandan gülüyoruz..


Neyse ki Geyikli de yazlık sitelerden birinin bekçisini bulduk; dedik amca biz nerede nasıl kalabiliriz; adam bize bir yer tarif etti. Oraya gittik bir baktık ki altı kahve, garip bir sürü adam dolu; üst katlarıda Müjde Ar filmlerinden kalma felaket bir yer!! Az ileride yeni açılmış bir otal bulduk; zaten bizden başka da müşterisi yoktu; bu arada saat 23.00 suları. Adam bizi eve yerleştirdi; ev de koni şeklinde:)) Orta Asya mezarlarına benziyor:))


Biz hemen teleskobumuzu çıkardık ki yağmur başladı:)) az önce ki o açık gökyüzünden eser yok:))tekrar bir donduk kaldık; dedik hiçbir şey keyfimiz kaçırmamalı, bizde restaurant bölümüne geçip şarabımızı içip uyuduk.


Ertesi gün erkenden kalktık; kahvaltımızı ediyoruz; baktık deniz durgun:))dedik birazdan geçeriz Ada' ya; ama o sırada haberlerde Ege' de kuvvetli lodos beklendiğinin anonsu yapılıyor; bunu duyan var mı:)) yok tabii ki..Bizim gözlemimiz yeter:))


Gittik iskeleye bizim dışımızda bir kamyonet, birkaç araba var; hava kapalı; bindik feribota..İlk 5 dakika hiçbir problem yok..Üst kata çıktık; hem fotoğraf çekeriz, hem de etrafı gözlemleriz diye. Bu arada yandaki fotoğraf feribota binmeden önce çekilmiştir:))

Birden yavaş yavaş çalkalanmaya başladık; beni böyle durumlar hiç rahatsız etmez; tam aksine bayılırım..

Aradan biraz daha geçti..bir sağa bir sola sallanıyoruz; bende keyif süper ama baktım Cem' in rengi kaçmaya başladı. Bende içimden biraz daha sallansın filan diye geçiriyorum; hemen isteğim kabul oldu:)) Üst katta oturduğumuz yerde bir sağa bir sola gidip zor tutunuyoruz; ben gülmeye devam ediyordum; Cem' in bana işin fiziğini anlatana kadar:)) Birden tutuştum resmen; zaten Cem ' in yüzü yeşile dönmüş durumdaydı. Sanırım bir 40 dakika kadar sürdü; feribot zaten balıkçı takasından hallice; neyse güç bela Ada2 ya vardık.. Bu sefer Ada' da insan yok:)) bir iki kedi, bir tane açık şarapçı tüm olan bu..Kalmak istesek mümkün değil; tost yapan bir yer bile yok.. Biz de dedik içerlere doğru gidelim; yanılmıyorsam Ayazma diye bir yere giderken harabe bir kaç ev gördük; biraz orada oyalandık. Gitmişken tabii şaraplarımızı aldık:))

Şaraphanelerin olduğu yerleri gezdik; neyse ki 12.30 feribotu varmış; sanırım bir buçuk saat filan durduk; tekrar feribota bindik. Bu sefer gelişimizden çok daha kötüydü; biz yine üstte çıktık; aşağıda araba devrilir diye. Aşağıda bişiler birbirine çarpıyor; feribot ciddi ciddi su alıyor ve bu işkencemiz sanırım bir saate yakın sürdü; indiğimizde ve Bursa' ya dönüşte yol boyunca devamlı sallanıyormuşuz hissini yaşadık:))

Neyse ki dönüşümüz vukuatsız geçti; sadece yolda birazcık telef olduk:))



1 yorum:

Unknown dedi ki...

aralık ayında balayına gidecek olanlardan biride benim:)
bu kadar korkunç olayları o kadar polyannaca yazmışsınız ki size hayran kaldım... valla ben bile gitmek istedim aynı durumda:) mutluluk bu olsa gerek...

sevgilerimle
gülşah