1 Haziran 2008 Pazar

Xanthos...Xanthos...

2007 Haziran- Temmuz Xanthos Kazısına restoratör olarak katıldım. Evlere şenlik bir çalışma olabileceğini tabii ki tahmin edemezdim. Mesleki açıdan oldukça verimli olabileceğini düşünerek gittim... Verimli?? Evet, oldu; ama bir zır deli ( ekip başı olan zatı muhterem:) )ile uğraşmak da pek eğlenceli olmadı tabii:))Gerçi şimdi düşündüğüm zaman baya eğleniyorum ama gerçekten zordu.


Önce Xanthos hakkında kısa bir bilgi vermem gerekirse;

Fethiye’ye 46 km. uzaklıkta, Kınık köyü yakınlarında bulunan Xanthos, Antik Çağda Likya’nın en büyük idari merkezi idi. M.Ö. 545’te Perslerin egemenliğine girene kadar bağımsız olan kent, bundan yaklaşık olarak yüzyıl kadar sonra tamamıyla yanmıştır. Bu yangından sonra şehir tekrar inşa edilmiş, hatta M.Ö. II. yy.’da Likya Birliğinin başkenti olma görevini üstlenmiştir. Daha sonra Romalıların kontrolüne giren kent, bundan sonra Bizans egemenliğine girmiş ve 7. yy.’daki Arap akınlarına kadar Bizans egemenliğinde kalmıştır. Yerleşen her uygarlığın inşa ettirdiği yapılarda Likya gelenekleri, Helenistik ve Roma dönem etkilerini gösteren bu merkez 1988 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınmıştır.


Orda çalıştığım süre içinde kaldığımız odayı anlatan bir yazı yazmıştım:))belki hayretler içine düşebilirsiniz ama ben burada yaklaşık bir ay mücadele verdim:))


BİR ODANIN ANATOMİSİ...(18 Tem. 07 )

Tavanları ahşap olan bu odada, duvarlarda betonun üzerinde basit, alelade yapıldiği belli bir sıva tabakası mevcuttur. Bu duvarların üzerinde yaşayan şirin hayvancıklar sık sık görünürler; pembe süleymancıklar gibi.:) Şimdilik 3 tane tespit ettim, bir oyun halinde oradan oraya koşan bir kertenkele türü; gerçekten pembe de...Diğer canlılar ise örümcekler başta olmak üzere küçük ve pek çirkin olan top böcekleri; gerçi bu topların % 80 i gece bizi ısırırken Hakkın rahmetine kavuşuyorlar. Aslında bu odada ki canlı sayısını ayrı bir yazıda toplamalıyım, pek mühim ve içeriği oldukça dolu olan bir mevzu ama ben bu yazıya sıkıştırıcam..
Efendim:) anlatımı toparlıyım..
Odaya iki kanatlı yeşil boyalı tahta bir kapıdan giriyorsunuz; kilit denen bişi yok, kilit yeri boş; biz asma kilit kullanıyoruz, şöyle ki; pis paslanmış bir zincir ve asma bir kilit. Bu kilidi açmanın sırrı tabii ki açıl susam açıl değil( iğrenç oldu ok! )kilidi döndürmeyeceksinde, asılacaksın tüm gücünle; kapı bi tarafa sen bi tarafa gidicen ki kapı açılsın.
Odada iki bölüm var; biri kazı evininin kütüphanesi aynı zamanda bir zamanlar bir yatağın bulunduğu bir oda. Bir zamanlar dedim çünkü orada kalan arkadaş ( Zerrin ) galipten gelen sesler sonucu Serpille benim aramızdaki boşluğa tünedi..Ve odanın diğer bir özelliği farelerin uğrak yeri olmasıdır; bugünlerde bizim kostüm odamız.
Aslında odanın ilk baktığında pek bir şirin havası var; lakin ben ilk gördüğümde ‘ ayy ne şirin’ diyerek bir tepki vermiştim. Bu arada yer döşemesi yok; yerler beton. Sanırım bu nedenle odamız pek sıcak oluyor. Odada bu sıcaklığı azaltmak için 3 tane vantilatör var; tabii bunların kendilerine hayrı yok; hele birini hiç kullanmıyoruz bile. Ama pek ifadeli vantilatörler bunlar; özellikle benim başımda duran bir ses çıkartıyor ki korku filmlerine fon müziği olur; gerçi 3. haftamda bu çıkan iğrenç ses umrumda bile değil..Yatak konumu bakımından aramızda en şanslısı benim; şöyle ki Serpilin yatağının üstündeki ahşap döşemeli tavanının boşlukları arasında üst katımızda yaşayan farecikler pislikleri dökülmektedir; burada bol bol fare kakası tespitinde bulundum, vardığım sonuç; orta büyüklükte tarla faresidir. Bunun dışında belki literatüre dahi geçmemeiş pek çok böcek türüyle tanışma şerefine eriştik. Her gece bir taraflarımızı yiyorlar; ve ısırdıkları yerde kıkırdak gibi bir doku oluşturuyorlar; hatta Serpil şu anda bacağında iki yeri kaşıyarak kendinden geçiyor; zaten burada her zaman kendinden geçiyorsun. Ya sinir olmuş halde kendinden geçiyorsun yada böcek sokmasını kaşırken...AAA odamızda bir şöminemiz var; pek şekli filan yok ama şömine olduğunu ifade eden bir kimliği var; bu şömine örümcek kardeşlerimizin ağlarıyla süslü; dekorataif bir havası var. Bu şöminenin önünde bir sandık var; içinde ne var bilmiyorum; açmaya pek cesaret edemedim; tahminimce ya çöp, ya böcek ölüsü belki de fare ölüsü ama biz bu sandığa fonkisyonel bir görev yükledik; kremlerler filan bunun üzerinde duruyor; hatta şimdi şöle bi baktım da kozmatiklerden ziyade bizim çöplerimiz daha fazla istila etmiş..eee bizde odaya ayak uydurduk; başlangıçtaki kimliğini muhafaza ediyoruz...
Kısaca bu annemin lafıdır’ EŞŞEKLERİ BAĞLASAN DURMAZ’ ama biz duruyoruz :)


Kazı ile alakalı fotoğraf koymuyorum; akademik çalışmalarda yer aldığı için doğru olucağını düşünmüyorum.



Hiç yorum yok: